Soundtrack: http://fizy.com/s/1b0iuq
Kendimi 1984'te hissediyorum. Hayır, yıl değil kitap olanı. Koşa koşa geldi kardeşim çağırmaya "Abla 47000 havaifişek atıyolarmış!" "neden?" "29 ekim ya". Uzun zamandır televizyon seyretmiyordum, haber daha doğrusu, evet biliyorum, medya iktidarın sözcüsü, evet biliyorum, inanmamak lazım kanmamak lazım hiç bir dediğine. Bildiğim için, aslında bu işleyiş içinde ne kadar aciz olduğumu farkediyorum. Tarih, yeniden yazılıyor, aman eskisi de doğru değildi, hayır biz onlarla dost değildik ki hiç bir zaman, bakın onlar aslında bize şuzamanda ihanet etmiş, o sizin idol dediğiniz var ya, geceleri altına kaçırırmış. Manipüle edilmek çok kolay. Kullanılmak çok kolay. Diz kırmak da kolay, aslında kırdırmak da.
Tek başına,sırf ertesi gün yenmesin diye çürümek üzere buzdolabına konulmamış lezzetsiz yemek gibiyiz. Evet, mide fesadı geçiriyorum ama bunun konuyla alakası yok.(uzun süredir ilk ciddi yazımdı hay aksi) Ama gerçekten birey olarak hiç bir gücümüz yok, aslında fareleriz, gemiyi ilk terkeden, üzerinde deneyler yapılan, ezilen, sevilmeyen.
Ya hani revenge of the sith'de execute order 66 den sonraki gelişmelerde kullanılan bi müzik vardı ( john williams'a tapılır.) her şey yıkılırken, jedilar ördek gibi avlanırken, anakinimin gözünü kan bürümüşken. Hah işte o şarkı ne hissettiriyorsa ondan hissediyorum.( george lucas ne içtiyse aynısından istiyorum.)
29 Ekim 2010 Cuma
28 Ekim 2010 Perşembe
Where is the cat?


İddia ediyorum Audrey Hepburn dünyanın en güzel insanıdır. Dünyanın ikinci güzel insanıysa Edie Sedgwick kabul edilebilir. İkisinin de 60'lı yıllarda yaşaması acaba bir tesadüf müdür? Yoksa AidaBlake'in kalın kaş fetişi mi vardır? Peki neden, her şeyi batıran 2000'ler modası 60'ların cıcıığını çıkarmışken, kalın kaşa el atmaz? Biz de inceltilmekten gözükmeyen, asitmetrik kaşlardan kurtulmuş oluruz belki. Bıktım lan etrafta Dr.Frank-n-Further gibi kadınlar görmekten. Ama bak şimdi ona ayrı bi yakışıyo ince kaş, saygı duyarız ne de olsa o bi sweet transvestite from transsexual transilvania. Transilvanya demişken, Kazıklı Voyvoda'yla Fatih kankaymış ya voyvoda devşirmeyken. Sonrasını biliyorsunuz zaten, drakula mrakula. Valla Romanya'yı çok merak ediyorum aslında, soykırıma uğramış millet fetişimden olsa gerek. Hah bir de madagaskar-roumania nın da etkisi var. Bir de kimin ya hah paulo coelho'nun bi kitabı vardı cadılı, orda transilvanya falan güzel memleket düşünecek olursak. Aslında düşünecek olursak, her yer güzel memleket arkadaşım. Peki sen napıyosun? Te FSM'nin unuttuğu bütün sokaklarını ezberlediğin (hakkını yemeyelim hala çinçine gidemedim lan içimde uktedir, çaktırmıyorum), başkentlerin yüzkarası Ankara'dasın otuz senedir. E nasıl değişcek bu? Her orta halli, orta direk, 80 sonrası apolitik çekirdek Türk ailesi'nde yetişmiş orta halli (a)tipik(!) Türk kızı olarak, ya okuyacaksın ya da zengin koca bulup el değiştireceksin. Eh, ikincisi hem fiziksel hem de psikolojik açıdan kabul edilemeyeceğinden birinci şık seçilecek. Sırf güzide ülkenin mükemmel koşullarında, kendine ait bir oda(!) bulmak ve ailenin bunca yıllık yatırımlarının geri dönütü olan ("kızımız da bikbikbiki kazandı""benim kızım bukbukbukda doktora yapıyor bokbokbok mühendisi olacak.") övünmeleri sağlamak adına tutturabildiğin en yüksek puanlı yere gidecek, ikinci şıktaki gibi bedenin kullanılmasa bile ruhunu bir ofis odasına tıkacaksın. Sonra kendini avutacaksın "Benim tatilim var ki, bu parayla gezerim ben ki, hayallerimden vazgeçmedim ki, hem kariyer yapıyorum ki." Bütün hafta haftasonunu bekleyen suratsız doktorlardan, ofiste facebook'a girip farmville'de domates yetiştiren müdürlerden olacaksın. Haftasonu geldiğindeyse üstüne yavaş yavaş dar gelmeye başlamış deri ceketini giyip, asi gençlikcilik oynayacaksın. Fotoğraflarını çekip facebook'a koyacaksın. Altındaki "ilahi aida, sen kocaman bi çılgınsın<3." yorumlarını layklayacaksın pazartesi işe gittiğinde. Arada bi gözün takılacak Atlas'a National Geographic'e, "Ay aman, ben zaten karda kışta gezemezdim kendimi kandırıyordum, ben konforumu isterim arkadaşım, hem belgeseller ne güne duruyor?" diyeceksin içinden.
Ailenin sana yarattığı mutlu küçük hücreden çıkıp, kendi ellerinle inşa ettiğin, konforlu ve gösterişli hücrene döneceksin. Pardon, hiç bir yere gitmeyeceksin ki bir yere dönmüş olasın. Hayatın, sırf bedensel ihtiyaçlarını doyurmak ve sana bu muhteşem ortamı sağlayanları mutlu etmeye çalışmakla geçecek. Ellinden sonra emekli olduğunda, paran olduğunda, şimdi her şeyi yapabilirim dediğinde, gezmek istiyodun hadi gez denildiğinde, bakacaksın ki yapamıyorsun, gücün kalmamış; çünkü gücünü iğrenç modern zaman ilişkileri, işyerindeki çıkar çatışmaları, anlamsız ve anlamayan müşteriler, ödenmemiş faturalar, alınmamış kıyafetler, teknolojik oyuncaklar, türk gelenek göreneklerinin dayattığı yüzeysel ritüeller, bunların üstüne sanki bir de üstüne vazifeymiş gibi kafa yorduğun hiç değişmemiş ve değişmeyecek olan döneminin siyaseti tüketecek.

"you know what's wrong with you, miss whoever-you-are? you're chicken, you've got no guts. you're afraid to stick out your chin and say, "okay, life's a fact, people do fall in love, people do belong to each other, because that's the only chance anybody's got for real happiness." you call yourself a free spirit, a "wild thing," and you're terrified somebody's gonna stick you in a cage. well baby, you're already in that cage. you built it yourself. and it's not bounded in the west by tulip, texas, or in the east by somali-land. it's wherever you go. because no matter where you run, you just end up running into yourself."
16 Ekim 2010 Cumartesi
Kelime anlamıyla Pathetic, okunduğu gibi yazılmıyor
Anlık ruh halimi değil, durumumu yansıtan kelime başlıktaki. Belki yılda yılda bir olabilecek koşullarda, kimseyle konuşamamanın (kelime anlamıyla değil bu sefer) verdiği ego tatminsizliği de denebilecek iç sıkıntıyla kaleme, klavyeye alınan bu yazı, yazıyı yazarken farkettiğim yargılanacak olmanın verdiği hisle harmanlanacak gibiyken yazının gidişatını değiştirdim cümleyi bozarak. Çünkü (dilbilgisini desiktiredecekoldukgibi mibiraz)
çünkü açıklama ihtiyacı hissedilmesine rağmen,açıklanmayacak (üşenilecek) sebepler var, vardır. Açıklanma ihtiyacı da görülmez, tespit de yapılmaz, nokta da koyulmaz, klişe de olunmaz, egzantrik hele hiç.
Haziran'da ölmek zor, Ankara'da aşık olmak zor, ah ne kadar mükemmel ki ikisi de uzun dönem planım dahilinde değil, ne var ki üst kat komşumun bir katil olduğunun bilincindeyken, burada oturmak da zor be dostlar. Her karşılaşmada zoraki sırıtışla susturulan "Yakşamlar"ım haram olsun ona. Sonra neden hiç mahalleden arkadaşım yok. Biri mafya, diğeri fettoşçu, biri para babası. Yok mu lan bu Ankara'da bir Soho, bir Cihangir? Artık meteorolojik olarak da bohemlere, entellere uygun, ey güzel insanlar neden bu şirin şehrimize gelmemektesiniz?
İstediğiniz kadar yağmur, yağmurda ıslanmış kedi, hatta kalede sümüklü çocuklar bile var, ne duruyorsunuz dostlarım? Otoriteye mi karşı çıkacaksınız? İstemediğiniz kadar kravatlı var. Kendinize mi yabancılaşacaksınız? İş çıkışı Kızılay'ı deneyin. Sokak şarkıcılarımız bile var bizim! Neden biri de siz olmayasınız?
Oha kapkara olan hava aydınlandı, yağmur sesi de efekti, heeey bohemler i'm singin in the rain!
çünkü açıklama ihtiyacı hissedilmesine rağmen,açıklanmayacak (üşenilecek) sebepler var, vardır. Açıklanma ihtiyacı da görülmez, tespit de yapılmaz, nokta da koyulmaz, klişe de olunmaz, egzantrik hele hiç.
Haziran'da ölmek zor, Ankara'da aşık olmak zor, ah ne kadar mükemmel ki ikisi de uzun dönem planım dahilinde değil, ne var ki üst kat komşumun bir katil olduğunun bilincindeyken, burada oturmak da zor be dostlar. Her karşılaşmada zoraki sırıtışla susturulan "Yakşamlar"ım haram olsun ona. Sonra neden hiç mahalleden arkadaşım yok. Biri mafya, diğeri fettoşçu, biri para babası. Yok mu lan bu Ankara'da bir Soho, bir Cihangir? Artık meteorolojik olarak da bohemlere, entellere uygun, ey güzel insanlar neden bu şirin şehrimize gelmemektesiniz?
İstediğiniz kadar yağmur, yağmurda ıslanmış kedi, hatta kalede sümüklü çocuklar bile var, ne duruyorsunuz dostlarım? Otoriteye mi karşı çıkacaksınız? İstemediğiniz kadar kravatlı var. Kendinize mi yabancılaşacaksınız? İş çıkışı Kızılay'ı deneyin. Sokak şarkıcılarımız bile var bizim! Neden biri de siz olmayasınız?
Oha kapkara olan hava aydınlandı, yağmur sesi de efekti, heeey bohemler i'm singin in the rain!
13 Ekim 2010 Çarşamba
öyle değil böyle
Olm o değil de, bu böyle nolcak lan?
(bayılıyorum o değil de kullanmaya, kimsenin düşüncelerini kendi düşüncelerim kadar önemsemiyorum da değil, mi acaba?)
Her neyse, o değil de, yok arkadaşım, debra morgan gibiyim mübarek (onun aseksüel ve az küfürlü versiyonu heralde, topolasıca debra) etrafımdakiler ya hastalanıyor, ya taşınıyor, ya beni terkediyor, olmadı böyle.
Çok fena Yılmaz Özdil hissediyorum.
....
"Kişinin kendiyle çelişmesi onun çok boyutluluğundandır." (AidaBlake,2010)
Otep Shamaya lezbiyenmiş. (kaynak:götüm)
O morrison, where art thou? itunes da seni bulamamam, bir people are strange e muhtaç kalmam, tiki gibi konuşmam, anlamsız yazılar yazmam, 2 gündür lensimi hiç çıkarmamam, kafamın içinde zenci ( politically koyu tenli sezen cumhur önal mı ne o kadınally de çikolata tenli) soprano travestilerden oluşmuş koronun manda yuva yapmış söğüt dalına söylemesi, ruhi nin de elçinin de emrenin de beni terketmesi, bitmemiş fizik ödevleri falan
abi bu elemanlar niye eylemsiz tümceler kurar ki? bir insan bu kadar mı pasifist olur, o kadar da grup yorum dinledik amk.
kib öptüm bye
11 Ekim 2010 Pazartesi
Ders Çalışmamak İçin Yapılan Anlamsız Hareket
Ahan da budur. Ha bir de kendimi etrafındaki lümpenliklerden iğrenen kıçıboklu aristokrat gibi hissetmem de vardır, sormayın. Karşımda, abartı bir tanımlamaya değermişcesine (bulamadım da ondan böyle yazıyorum yoksaaa) duran sınav takvimim de kıçımınboklukalacağınıngöstergesigibi. Hah ne diyor idim, lümpen diyor idim, ohaohaoha kaan tangöze'nin oğlu olmuş laaan. Vay be, yılların stalkerıyım 1 ay geçmiş üzerinden, büyüyoruz azizim galiba. O değil de ne manyak bir kitleymişiz, kitleler, bu ne biçim bi sapıklıktır, bir insan başka bir insana niye bu kadar takar anlamsız. Neyse lan analı babalı büyütsünler bananeyse.
Buarada simpsons'ın dünkü bölümünün açılışı muhteşemmiş yav. cidden gidin biyerden izleyin, facebooktan paylaşın ki bir daha izleyeyim, izleyelim, izlesinler.
Burnu havada aristokrat kalın
Buarada simpsons'ın dünkü bölümünün açılışı muhteşemmiş yav. cidden gidin biyerden izleyin, facebooktan paylaşın ki bir daha izleyeyim, izleyelim, izlesinler.
Burnu havada aristokrat kalın
7 Ekim 2010 Perşembe
Ode to Ornitorenk
AidaBlake bir sabah yüksek hayalgücü ürünü fantezik düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir ornitorenge dönüşmüş olarak buldu. Bir ornitorengin boyutlarını düşünecek olursak dev yerine iri kemikli, gürbüz bir ornitorenk demek daha doğru olur tabi. Burnundaki sertliğe başta anlam veremeyen Blake, " Off amk bi sivilce daha mı çıktı?!" diye düşündü. Ne var ki, durum farklıydı: aslında bunu kısalmış bacaklarından anlaması gerekirdi, herhalde bodur bacaklı türk kızı genleri el vermemiştir.
Aida Blake sadece çizgi filmde gördüğü evlat olsa sevilmeyecek bir ornitorenge dönüşmüştür. Google'da aramaya devam ettikçe karşısına farklı bilgiler çıkmaktadır. Aslında bir yerde ornitorenk olmak o kadar kötü bile değildir. Çünkü ornitorenk bir genetik mucizesidir. Aynı anda hem kunduza hem de ördeğe benzemektedir. Sucul bir hayvan olmasına rağmen sırf cinsel iletişim için koku alma yeteneği vardır.(kaynak: tanrivarmi.blogspot.com)
Her zamanki gibi kalkmak,tuvalete gitmek, yüzünü yıkamak, suratsızca aile bireylerine günaydın demek, eline ne geçerse giyinmek, kahvaltı masasına oturmak,kalkmak, kitap arayışlarına girip çanta seçmek, bulduğu ayakkabıyı giyip, kardeşine "hadi artık be! ödev yapcam ben daha!" tarzı sevgi dolu ikazlarda bulunmaktan ibaret olan haftaiçi rituelini gerçekleştirmek üzere manevra yapan Aida, kalkar kalkmaz yere kapaklanır. O sırada, kızının düşüşünün sesini duyan baba " Gene mi düştün sapalaş, bi de bana paraşütçü olcam, motorsiklet kullancam ben diyo" der. Bir sabah için bu kadar lafın yeteceğini düşünmüş olacak ki, kapıyı açmadan kahvaltı sofrasına yönelir. Aida'ysa küçük olan odasında biraz sürünerek aynanın karşısına geçer. İşte ilk on saniye aklından geçenler:
"UYKU"
"UYUMALI"
"Bi saniye ya"
" Ne? Nasıl? O son çikolatayı yemicektim abi, tipe bak."
"Ohaohaohaoha, olm dönüştüm ben!"
"Ama ama ama neden bu garip yaratık? Neden kelebek değil, neden koala değil, kedi değil? Böceğin bile sempatik bi yanı var bi yerde çıtırt sesi falan"
"Ben neyim ya?"
"Uyusam geçer bence, ama Samsa'da yememişti o"
Neyse ki yerde olan telefonunu alır ekşiye girer, tipi ornitorenk perry'ye benzemektedir, arar ve acı gerçek:

Fakat
Aida neden bir ornitorenk olmuştur?
Kendisine zorla edindirilen araştırmacı kimliği, esinlenilen kitap üzeirne yapılan ödevler, başarısızlığın verdiği yerin dibine geçme hissi, kendini boş, anlamsız ve bir o kadar da sıradan hissetmesi Aida'yı genetik bir mucizeye dönüştürmüştür. Hayır, o ailesi için kendini feda etmemiştir. Hayır, onun konservatuara değil ilkokula götürecek bir kızkardeşi vardir. Hayır, o Samsa kadar derin bir karakter değil, bir ergendir.
1 Ekim 2010 Cuma
Ergen Strikes Back
Geçmiş günlerim için de, ergenliğimin etkilediği hormonlar yüzünden yazacaklarımdan da af dilemem. Niye dileyeyim neredeyse (!) iç çamaşırımın rengini bile bilen okur topluluğumdan? Aylar sonra, sıkıcı bir matematik dersinde bir blog sahibi olduğumun farkına varıp, hocanın "bana acı" iletili bakışlarına aldırmayıp, sıra arkadaşımın koluna yazmaktansa ( ki o da miniokurekibinden) burayı kirletmeyi uygun gördüm kendime. Ne var ki sabahtan bir anda aklıma gelen muhteşem fikirler şu an ergen aklım apayrı yerlerde olduğundan mümkün değil çıkmaz.
Şu an sorguladığım konuysa, biz ergenlerin kendilerine bir şey, özellikle sevdiği bir şey öğreten, azcık ucundan dahi yakışıklı olan hocalarına yazmalarıdır. Bunun sebebi nedir ey ahali? Erkeklerdeki milf tutkusunun kadınlarda başgöstermesi mi? Yoksa klişe yaşıtımız ergenler çok banaaaaaal mi? HAYIR hayır hayır dostlar ben cevabı buldum. Ne demiş Hazreti Ali: "bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum." E biz hormonal mutantlar da bu özlü sözü biraz fazla ciddiye almışız işte.Hele ki güzide ataerkil toplumumuzun kadın erkek ilişkilerindeki, analar tarafından yaratılmış "paşa" erkek ekolüne katlanmak durumunda kalan e dolaylı yoldan mazoşist sayılabilecek kadın figürleriyle büyüyen, hayalci genç kızlarımız! Yanlış, ÇOK YANLIŞ! Bu toplumda yürümeyen bir şey varsa o da yıllardır genç dimağların bilinçaltına yerleştirilen adaletsiz ilişki ritüelleri, aile yapıları ve kutuplaştırılmış cinsiyetlerin yüzündendir. Kahvede pineklemeyi kendine hak gören, kızını bir an önce evlendirip sepetlemeye çalışan, assslan gibi maço bilgisiz oğullar yetiştiren mükemmel babalar, evlilik yarışında sonakalıp kızkurusu olmayayım diye evlendiği adamın sözünden çıkamayan, sevgi dolu ama ezik analar, anasını örnek alıp aşkitosuyla bir an önce evlenip hormonlarını dizginlemeye çalışan genç kızlarla dolu lan bu ülke hala.
Şu üstte yazdıklarımın üzerinden bir hayli geçti, e haliyle artık hiç aman ataerkilmiş zartmış zurtmuş tespit yapasım da yok, kendi kendimi yermişim zaten şöyle bi bakınca, neyse. Ayrıca Botswana'da kadınların ortalama yaşam süresi 35'miş lan 35. Yemişim ergenliğini, cahit sıtkı orda olsa aç kalırmış düşünsene, yaş otuz beş yolun yarısı mı nası yani, dante mi dante de kim?
Araştırmadım ama zaten cahit sıtkı burda da aç kalmıştır.Hani adamlar şair falan, bohemler ya. İşte problem burda ya. Bütün iş midede, ben niye bohem olamıyorum, e kahvaltıdan sonra öğle yemeğini düşünen bi ailede büyüdüm ben, başka ne düşüneyim.
Belki de en güzeli odur, böyle uzun uzun yazmalar falan. Hayır sen düşünceksin de nolcak kıytırık adamın tekisin, onun yerine ye iç yat gez gez gez gez gez
oysa ben de isterdim böyle ateş etrafında ( hayır ergen gitarcılar yok eugene hutz var) çadırlar , pis kıyafetli elemanlar bi elinde şarap, 3 gündür uyumadan yürümüşsün, açsın bi şarabın var ama sen şarkı söylicen falan.
Düşününce anlamsız.
![]() |
Das Wilde Leben adında Uschi nam groupienin hayat hikayesini anlatan filmden bir kare (aa gitar) |
![]() |
Hutz |
Araştırmadım ama zaten cahit sıtkı burda da aç kalmıştır.Hani adamlar şair falan, bohemler ya. İşte problem burda ya. Bütün iş midede, ben niye bohem olamıyorum, e kahvaltıdan sonra öğle yemeğini düşünen bi ailede büyüdüm ben, başka ne düşüneyim.
Belki de en güzeli odur, böyle uzun uzun yazmalar falan. Hayır sen düşünceksin de nolcak kıytırık adamın tekisin, onun yerine ye iç yat gez gez gez gez gez
oysa ben de isterdim böyle ateş etrafında ( hayır ergen gitarcılar yok eugene hutz var) çadırlar , pis kıyafetli elemanlar bi elinde şarap, 3 gündür uyumadan yürümüşsün, açsın bi şarabın var ama sen şarkı söylicen falan.
Düşününce anlamsız.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)