14 Aralık 2010 Salı

OnüçAralıkİkibinon

Ben hayatımda hiç cenazeye gitmemiştim. En son bu derece bir yakınım öldüğünde çok küçüktüm, zaten cenazeler benim için, toplumun showbiz ajitasyonundan başka bişey değildi. Evet, anlamsız geliyordu, adam öldü lan, nedir bu kendinizden geçmeleriniz, yarış mı var ortada, en çok ben seviyorum öleni diye?  Ağlayan kadınlara acırdım, ikide bir merhumun yanına gidip dövünenlere. Bağırmak isterdim, orda kimse yok, o da biraz sonra kan dolaşımı durduğundan çürümeye başlıycak, o adam da senin kadar bir tesadüfün ürünü. Gitmezdim mümkün mertebe cenaze evlerine, ertesi gün yapılan dedikodulardan iğrenerek "Merhumun ailesi de şöyleymiş, şu kadar borcu varmış, şu namazda saf tutmamış, şuna yemek veren olmamış."
Ben bugün hayatımda ilk defa cenazeye gittim, ben bugün hayatımda ilk defa "dostlar sağolsun" dedim, ben bugün hayatımda ilk defa ağlayıp dövünen kadınlara kızmadım, onları teselli ettim, ben bugün hayatımda ilk defa en sevdiklerimi bu kadar perişan gördüm, perişan oldum. Küçükken bana dev gibi gelen adamlarla yanyana ağladım ve o devlerin ne kadar kırılgan olduklarını gördüm. İnanmadığım dinde dualar ettim, inanmak istedim, orada yatanın bir bedenden fazlası olmasını istedim, bizi görsün, ya da en azından olsun istedim.
Çünkü zor. Alışkanlıklarımız vardır, her sabah o gözlük aynı yerde olsun isteriz, dahi anlamına gelen de hep ayrı yazılsın isteriz, her perşembe uykusuz, her pazartesi dexter çıksın isteriz. Bunlar ki yokluğu farkedilir, bir insanın yokluğunu düşün! Doğumdan itibaren değişmeyen gerçekler değişiyor, küçükken kafamın karıştığını hatırlıyorum, benim kaç tane dedem var anne? Asıl şimdi,bundan sonra yaşayacaklarımı düşünüyorum, hayır her bayram orada oturan orada yok, hayır her gece sen ineklerken gelip, bu kız niye hiç uyumuyo diyen yok.

Küçükken, hastalanmaktan nefret ederdim. Çünkü ne zaman hastalansam, karnın mı ağrıyo kızım, miden mi bulanıyo diye sorarlardı. İnatla sorardım, karın ağrısı nasıl olur, karın ağrısı nedir? Çünkü benim o an yaşadığımı, hissettiklerimi onlar bilemezlerdi, ben de ağrının ne olduğunu bilemezdim. Ağrı, sadece bir kelime, neyi tanımlar, acı değildir, ağrıyı nasıl tanımlar ki insan? Ben annemin acısını nasıl hissedebilirim, nasıl aynı ağrıya sahip olabiliriz?
Kişi ne kadar dilde usta olursa olsun, duygularını anlatsın, yazsın, başka birine hissettiklerini anlatamaz, çünkü kişi tektir, birbirinin zihnini okuyamadıkça, duygular ancak benzer olabilir. Her ne kadar dövünenleri bir nebze anlasam da yine de dipte kişilik bozukluklarının ve ilgiye olan ihtiyacın varlığına inanıyorum. Dediğim gibi sen ne kadar yırtınırsan yırtın, o acı, senin acın sana ait, sen tanımlarsın, başka kimse anlamaz.
Ben, yalnız kalıncaya dek kandırıldım. Bir bütünün içinde, hepimiz acı içinde, kayıp gidenin yokluğunu, ona olan özlemimizi dile getirerek doldurduğumuzu sandık, acımızı tekrar tekrar kanattık. Oysa benim ağrım vardı. Benim ağrım var.

1 yorum:

  1. arkamdan dediklerin blogumu okudun mu tarzı bir şey miydi? öyleyse evet

    YanıtlaSil